ellerim vücudumdan ayrı, bacaklarım zaten geride, altı yedi ayrı kente dağılmış gibi parçalarım. ufak bir su birikintisine yatırıldım. orda tekrar filizlenen bir organizma.. asalak toplumuma insanlığa katılmak için baştan yetiştiriliyorum. gerekli seviyeye ulaştığımda kollarımı, bacaklarımı, kafamı geri verecekler. belki onları geri aldığımda tanıyamayacağım, belki de onlar beni tanıyamayacak. gerçeği asla bilemeyeceğiz, gerçekte hangimizin değiştiğini. karanlığın orta yerinde ıslak ve soğuk yuvamda, yeni evimde bekliyorum. bir ıslık sesi çalınıyor kulaklarıma ve bundan başka koca bir hiç. ıslığın taşıdığı melodiyi tanıyorum ancak hafızam da bambaşka bir şehirde. bu mesafeden hatırlayamıyorum. etrafımda koca bir bataklık olsa gerek ki hiçkimse yaklaşamıyor yuvama. sadece kara sinekler ve su birikintimde birkaç küçük kırmızı balık. kendilerini dinsel öğeler olarak tanıtan iki üç tane küçük taş parçası var yakınımda ve kırmızı bir kutu, ne anlama geldiğini hatırlayamadığım. olan biteni izlemek istiyorum ancak gözlerim başka yöne bakıyor benim kontrolüm dışında. arada sırada birileri geliyor. sanırım benim türümden dişi ve erkekler. arada sudan çıkartıyorlar beni ve yürümeyi öğrenmem için yardımı oluyorlar. ben ise başaramıyorum. "bunlar iyi" diyorlar. "bu dönem seni güçlendirecek". peki kabul ancak şunu anlayamıyorum; ne için güçleniyorum? neye hazırlanıyorum? ben nekadar zayıf ya da güçlü olursam olayım önümdeki yarın hep aynı. ben buna katlanamıyorum..
geride bıraktığım bebek evine yeni oyuncaklar alındı. güzelce giydirilip boyandılar ve yapma saçları tarandı hepsinin özenle. sanal bir yaşam başlattılar ve ilk nefeslerini alıp verdiler. tüm bunlar duyum yada görü değil; yalnızca bilgi. önümde asılı duran kelimeler var biliyorum fakat onlara uzanmak için ellerime ihtiyacım var. tüm bunlarla ne yapılır bunu da bilmiyorum, bendeki "nasıl olsa bir işe yarar" kafası sadece..
tüm bunların arasında hatırladığım bir kaç mısra var ve bu bana bir soru doğurtuyor. mısralar şöyle:
"aşk yokmuş sizde beş paralık
gidiyorum ben boşçakallar.
sıçmışım ortalık yerinize,
kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık"
tamam çok doğru söylemiş yaşlı adam ama sorum şu;
"ben bu sözlerden dersimi alırım da, senin hakkını nasıl öderim be can baba?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder