Hakkımda

Fotoğrafım
"daha çok insan öldükçe her şey daha da aynı kalıyor"

26 Şubat 2011 Cumartesi

uzakta

boşlukta iki beden.. biri yüz üstü yatar vaziyette, diğeri ötekine göre dik şekilde iki ayağı üzerinde yahut biri sırt üstü yatar vaziyette ve diğeri ötekine göre dik şekilde iki ayağı üzerinde. sırt üstü yatan veya yüz üstü yatana göre dik konumda olan, elinde bir asa ile dürtüyor ötekini. hareketi yapmış olan algı süzgecimizden geçebilirse ona rahatlıkla bir kadın diyebiliriz ancak ne yazık ki bu süzgecin çok uzağında durmakta. boşlukta iki beden ve okyanusun derinliği kadar yoğun, saydam bir ses.. "kalk" diyor. "uyan, henüz vaktin gelmedi, henüz benimle yürümedin." konuşana göre yüz üstü yatmakta olan, algı süzgecimizden geçebilseydi, bir erkek diyebilirdik; ölü bir erkek. kadın adamı tekrar dürtüyor ve "uyan yaşlı adam, görmeni istediğim şeyler var" diyor. ceset harketleniyor. önce bir kalp atışı ve ardından gittikçe artan titreme. "üşüyorum" diyor adam güçlükle. "tenim kuzeyin tüm esintilerini ve okyanusun soğuk dalgalarını taşır, üşümen bu yüzden." diyor kadın, adamın omuzuna şefkatle dokunurken. adam yavaşça doğruluyor ve kadının yüzünü görmek için dönüyor. gece, kar ve okyanusun en saf birleşimi karşısında kendini tutamıyor, ağlıyor. "ayağa kalk" diye emrediyor kadın. adam boyun eğiyor. boşlukta karşılıklı iki beden.. adam kadının gözlerine baktıkça, gözleri yanıyor, kadın adamın gözlerine baktıkça, öğreniyor. "sen kimsin?" diyor adam. "önce kendinin kim olduğunu öğrenmelisin" diyor kadın. "hatırla, nereden geldiğini, kim olduğunu, nasıl öldüğünü hatırla. bırak anıların paslı çivileri saplansın vücuduna. bu senin kutsal anın, tüm acıyı kabul et, onları sindir. vücudunu hisset, tutun ona, sonsuzluğuna tutun ancak ölümlülüğünü de unutma." adam, dizleri üzerine çöküyor, titriyor, ağlıyor, kanıyor ve anımsıyor. geçen her saniye biraz daha güçleniyor, kendi gerçekliği, bulunduğu yerin gerçekliğine üstün geliyor sonunda ve gözlerini açıyor. boşlukta bir tanrıça ve eski bir tanrı... eski olan konuşuyor; "pek çok isimle ve şekille anıldım, sadece bir isim ve şekille tanrı olarak bilindim, parçalanmış bir dünyada doğdum ve parçalanması için bir dünya doğurdum. kendi yarattığım bana üstün geldi ve yenik düştüm, gözlerinle aynı renkte bir kristalin içerisinde sonsuzluk boyunca ölü olarak yattım." ve tanrıça, "tüm söylediklerin gerçeğin söze   dökülmüş halidir, hepsi doğrudur. peki adın ne olarak bilinirdi ve şimdi ne olarak bilinmeli?" diye soruyor. "yetiştiricim, dostum, öğretmenim ve aynı zamanda en büyük düşmanım olan, ZAU demişti bana ve o günden sonra bulunduğum iki diyarda da ismim böyle bilindi. yeni bir adım olacaksa buna sen karar ver okyanustan gelen ama şimdi değil. bir isim taşıyamayacak kadar yorgunum... ya sen kimsin?" kadın gözlerini adama sıkıca kenetler, "njord'un kanını taşıyan iki kız kardeşten biriyim. ragnaroktan önce herşeyin babasına yoldaşlık ettim, bilgeliğin yanı başındaki tahtta oturdum ve estetğin her türlüsünü gördüm, asgard, osgard ve midgard'da her canlı tarafından özenildim. altın saçlarımla diyarlara gündüzü yansıttım, ta ki tenim kadar beyaz o koca kurt ağızını kapatıp, tüm bildiklerimi yutana, gök ve yeryüzü yanana ve ragnarok'un kara külleri saçlarıma yapışana kadar." adam, "peki neden bana geldin?" diye soruyor. "görmen gereken şeyler var gölgetoprağın ölüfısıldayıcısı ve bunları sana birtek ben gösterebilirim. sen de bu gördüklerinden sonra bir karar verirsin."
             boşlukta iki beden... bir tanrıça ve eski bir tanrı... "solgun ve cansız bedeninin içinden dışarı taşan koyu çığlığı dinledim uzunca süre. kimi zaman ağıtlar yaktı, kimi zaman öfke kustu haykırışların. sonunda kendimi sana doğru yürürken buldum. kalkman gerektiğini, yürümen gerektiğini hissettim ve bunu sana söylemeye geldim. seninle burada bir süre daha bekleyeceğiz ve zamanın bize neler getireceğini göreceğiz." adam şaşkın, "zaman durmadı mı?" diye soruyor. freya gülümsüyor, "herşeye inan ama zamanın durabileceğine inanma sevgili yol arkadaşım." diyor. "korkuyorum" diyor adam, "biliyorum, bu çok normal, üstelik ben sana korkman gerekmediğini söylemiyorum, ben de korkuyorum" diyor freya. adam omzuna dokunan elle titriyor. soğuk, içini huzurla doldurmaya başlıyor. "korkuyorum ama kal" diyor ölü tanrı. "sen de kal" diyor freya. ikisi de çekinerek ama içten, gülümsüyorlar. karanlıkta, değişken düzlemin orta yerinde. hiç birşey bilmeyerek ve herşeyden korkarak, yine de yanyana, olması gereken her ne ise o olana kadar, hareketsizce...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder